Archive for Aralık 2014
Oğuz Bal - Erkek Dublajı
Başladığımda biraz fazla küfür içermesi beni ürküttü açıkçası. Dedim yine mi yazar olmayan birinin zırvalarını okuyacağım. Ama küfürler öyle boş değildi hani. Kendime verdiğim kitapları yarım bırakmayacağım sözünden de güç alarak okumaya devam ettim ve fark ettiğim şu ki aynı durumlarda ben de aynı küfürleri savururdum ya da ne bileyim etmem gereken ama içime attığım küfürlerdi bunlar.
Dün gece daha bir ciddiye alarak okudum. Konular standart aslında ama ana konunun içinde dallanıp budaklanan hayatlar bir farklı. Yaşanmışlık ve acının tadı bir başka. Hani bazı biberleri yersiniz ve acı olduğu için tükürmek istersiniz ama bazılarında biberin acısından haz alırsınız ya işte bu kitaptaki acılar insanı mazoşist yapacak kadar tatlı acılar. Her insanın karşılaştığı ya da karşılaşabileceği türden.
Bir yandan sonunu merak ederken bir yandan da bitmesini istemediğiniz kitaplar vardır. İşte ben bu kitapta bu dilemmaya tutuldum. Merakım yendi beni. Birden fazla kısa hikaye ve birden fazla son olması merakımı ağır ağır doyurdu. Birbirinden farklı konu ve kişiler, birbirinden farklı hikaye ve mektuplar, ortak paydalarında buluşup bir çay içtiler hep.
Bir konunun baştan sona arasız işlendiği kitapları pek sevmeyen ben için, onlarca sayfa değil nokta tek bir virgül girmeyen "Tutunamayanlar" hariç, çok güzel bir kitap oldu. Acı ile mutluluk verdi hafta sonuma. Sizler de tatmak isterseniz kesinlikle tavsiye ederim. Bu hikayelerin sonunun gelmesi dileğiyle...
Demir Ağlarla Ördük...
Bu gün ilgisiz bir blog yazarı olma özelliğimi bir kenara bırakacağımı ve birden fazla yazı yazacağımı hissediyorum nedense. Bunun ilk adımı olarak hafta önce yazmayı planladığım bir yazıyı yazacağım. Yazmayı düşündüğümde yazmış olsam ilk cümlem; "Hayallerini gerçekleştirmek insanı ölüme bir adım daha yaklaştırıyor sanki." gibi bir cümle olacaktı. O an kesinlikle karamsar değildim kesinlikle yanlış anlaşılmasın. Ama takdir edersiniz ki ölüm de en çok hayallerini gerçek yapanlara yakışır. Neyse insanlar iki ortak yönünden biri olan ölümü konuşmayı da dinlemeyi de sevmez.
22 Kasım 2014 saat 14:50. Galiba dünyadaki insanların geri kalanı için anlamsız bir tarih ve zaman ama benim için çok önemli. Hayatımdaki sayılı gerçekleştirilebilir hayalimden birisi. Gerçi bu gerçekleştirilebilir olgusu yıllar yılı değişiyor. Çok heyecanlıydım ve o heyecanla ters yönde bir koltuğa oturmuşum. Hareket edince anladım fakat değiştirmek de istemedim zira tüm cam kenarları dolmuştu. Hayal gibiydi, bulutların üstündeydim adeta... Trendeydim ve istikamet İzmir. Hep tren seyahatine özenmiştim ve bir gün yapacağımı biliyordum fakat bunun aşık olduğum şehre olacağı hiç aklıma gelmemişti. Önce biraz kitap okudum sonra dedim ki dur ne yapıyorsun! Zaten hava kararınca yolculuk bitmeyecek biraz etrafı izle anı yaşa. Öyle de yaptım. Kulağımdaki kulaklıktan çıkan sesler etrafımdakileri rahatsız ettiyse özür dilerim bana eşlik edenlerden fakat o güzel dakikaları müzikle taçlandırmam gerekti. Bir buharlı trende olsaydım müziği tercih eder miydim? Hiç sanmıyorum. Eee ne de olsa bir de çocukluk hayalleri var çuf çuf sesi. Bir de yukarıdaki oyuncak fotoğrafı. Çocukluğuma dair hatırladığım en eski hatıralarımdan birinden geliyor. İnternette birebir benzerini bulamadım maalesef ama bu fotoğraf da pek aratmadı gerçeğini.
İlk yazmayı planladığımda yazsam sadece giriş cümlem farklı olmayacaktı tabi ki de. O an hissettiklerimi daha net yazabilecektim muhtemelen. Ya da her zamanki İzmir'den daha güzel, daha sıcak bir İzmir hayalini kurduğumdan bahsedecektim. Ama biraz değişti yazı zamanla her şey gibi. İzmir yine güzeldi fakat yalnızlık en çok yakıştığı yerin hayaller olduğunu hatırlattı bana. Hayalleri yalnız olmalı insanın, gerçek kalabalık olursa daha çok mutlu eder. Hem ulaşılan hayallerde yalnız olduğun için bir burukluk olmaz yüreğinde. Her şey çok güzelken ama ya da keşkeyle başlayan cümleler dökülmez dudaklardan...
Hayaller, mutlulukların ötesinde çok rahat bir yolculuk şekli tren. Biraz yavaş olsa da aceleniz yoksa ömürde bir kez denemelisiniz. Treni kaçırmak üzere olduğumu söyleyen amcanın yardımıyla yetiştiğim trende her ne kadar biraz onun anılarını dinlemek zorunda kaldıysam da, yolculuğum ikinci kısmında yerimi değiştirip, önünde masası olan düz ve tam ortadaki koltuğa geçip, önümde koca bir simit tepsisine göğüs germiş olsam da çok güzel bir yolculuktu. İlk çekmeyi düşündüm tepsiyi ya da kaldırmasını istemeyi, sonra yaşı ve hayata tutunma çabasına kıyamayıp seslenmedim. Ama içimden bir keşke de kopmadı değil. Sadece izin isteseydi masayı kullanmak için... Hayat kaygısı işin içine girince detaylara çok takılmamak gerek. Her yolculuğumuzun güzel günlere çıkmasını dilerim...
Denk mi? Eşit mi?
Tanımla başlayalım isterseniz. Eşitlik iki farkı ölçütün, nesnenin, bireyin birebir benzer olma durumudur. Denklik ise birebir benzer olmasa da aynı işlevi gören demektir. Yani en azından ben böyle yorumluyorum. Peki kadın-erkek eşit midir? Öncelikle fiziksel olarak bir değildir. Dış görünüş olarak farklı olmamızın yanında misal kadınların son kaburgası serbestken erkeklerde birleşiktir, kadınların vücudundaki yağ yüzdesi erkeklerden yüksektir... Örnekler arttırılabilir. Peki eşit midir sorusundan önce eşit olmalı mıdır diye sorsam. Eşit olmak neyi değiştirir ki. Tabi eşit olan bir özelliğimizden dolayı bu soru anlamını yitiriyor. Cinsiyet fark etmeksizin insanoğlunun egosu birbirine eşittir. Açık yüreklilikle söylüyorum bana birisi sen bir kadınla eşitsin dese utanırım, redderim. Nasıl yani bir grip olduğunda dahi çekilmez adam olan ben doğum yapan bir kadınla nasıl eşit olabilirim. Mümkün müdür bu. Bir kere bu bizi doğuran annelerimize bir hakaret değil midir?
Üstünlük; bir diğer ürün, nesne, birey olmaksızın hayatın devam etmesi... En azından ben bu şekilde yorumlamayı tercih ediyorum. Peki kadınsız erkekler ya da tam tersi erkeksiz kadınlar sürdürebilir mi hayatı. Madem hayatı sürdürmek için iki unsur da bulunmalı, nerde kaldı üstünlük. Eee murmur sende işi yaptın ne eşit ne üstün nasıl olacak bu iş diyebilirsiniz. İşte burada denklik kelimesi imdadımıza yetişiyor. Birebir benzer değiliz, üstün de değiliz, o zaman dengiz demektir. Ayrılmaz bir bütünüz yani.
Denklikten midir bilinmez ama kız ve erkek çocukları farklı şekilde yetiştirilir. Daha önceleri ataerkil bir toplum olmamıza bağlıyordum bunu fakat değişen sosyal statüler ve kadın haklarının gelişmesini izleyişimin ardından yanıldığımı fark ettim. Hala kızlar bebeklerle, pembeler içinde yetiştirilirken, erkekler arabalarla, maviler içinden yetiştiriliyor. Bence bu yetiştirme tarzı kadın erkeğin ilk ayrıma uğradığı nokta. Sonrasına gelecek olursak tespitim şu yönde; erkekler hem fare hem klavye ile bilgisayar oyunları oynarken, kızlar sadece fare ya da sadece klavye ile oynanan oyunları tercih ediyor. Bunu söylediğimde bir kız çıkar genelde ama ben fps oyunları da oynuyorum der ve istisnalar kaideyi bozmaz demem bir şey değiştirmez. Lütfen peşinen bunu dedim istisnaları bir kenara bırakın. Bu alışkanlığı sonralarda araba kullanımında erkeklerin daha üstün olması ile görüyoruz. Sağ ayna, sol ayna, dikiz aynası, gaz, fren, debriyaj, vites... Eee kadın buna uygun yetiştirilmedi ki. Yarıştırmak bile saçma.
Dün yani 5 Aralık, Dünya Mühendisler Günüydü. Ufak bir konuda anlaşmazlık yaşadım. Olay tam da denklik konusu ile ilgiliydi. Kadınlardan mühendis olur mu? Olur tabi ki ama ne kadar verimli olur? Kadınlar duygusal varlıklar. İyi ki de öyleler yoksa bebekken halimiz harap olurdu. Bu hayati iyi yön kimi zaman hayati derecede kötü bir özellik olabiliyor. Tamam düzenlidir kadınlar, işlerine bir erkekten daha çok özen gösterirler fakat bir yandan da paniktirler. Vesveselidirler, o kadar detaycılardır ki bazen bütünden parçayı görmeyi unutup detayların içerisinde kaybolurlar. Bize verilen özellikleri, gerek doğmadan önce gerekse doğduktan sonra, iyi düşünür buna göre meslek seçimi yaparsak sizce de performansı arttırmaz mıyız? Kadınlar çok iyi endüstri mühendisi olur, çok iyi gıda mühendisi olur ama kusura bakmayın iyi bir makine ve elektrik elektronik mühendisi olamazlar. Yani en azından bir erkek kadar iyi diyeyim. Çok iyi bir mimar olurlar fakat iyi bir inşaat mühendisi olamazlar. Biri birinden daha kolay ya da değersiz demek değil bu sadece yeteneklerimize göre işe yönelmemizdir bu. Yanlış meslek seçimi erkekte olursa sadece sıkıcı bir eş ya da sıkıcı bir babaya sebep olurken kadında tüm evin alt üst olması anlamına gelir. Evin en önemli unsurudur çünkü kadın.
Kadın erkek denktir. Evet kadın erkeğin yaptığı işlerin büyük bir çoğunluğunu yapabilir. Hatta fiziksel olmayan işlerin tamamını yapabilir bile diyebilirim. Fakat kadın erkeğin yaptığı her işte mutlu olamaz. Olması da gerekmez. Kadın erkeğe eşit diyen kadınlar ve erkek kadından üstün diyen erkekler denk olduğumuz ayrımını görürlerse dünyayı daha yaşanılır bir hale getirmek için büyük bir yol katettiğimizi görebilirler. Umarım kırmadan anlatabilmişimdir düşüncemi. Kadın-erkek, dindar-ateist, galatasaraylı-fenerbahçeli, beyaz-zenci... gibi sözcüklerle ayrıştırılmadığımız bir dünya ümidiyle sağlıcakla kalın.